Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ, Kuzey Irak’taki Kürtlerin tarihte olmadığı kadar siyasi, hukuki, askeri ve psikolojik güç kazandığını söyledi, “bu durumun vatandaşlarımızın bir kısmı üzerinde aidiyet modeli yaratabileceği” tehlikesine dikkat çekti.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, yeni eğitim-öğretim yılına başlayan Kara Harp Okulu’nda ilk dersi verdi; Irak’ta yaşananların Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecek boyuta gelmek üzere olduğunu söyledi ve ABD’nin artık PKK için eylem zamanı olduğunu anlaması gerektiğini, Türkiye’nin belki gelişmeleri durdurumayacağını ama engelleyip, maliyetleri artırabileceğini söyledi.
“Irak’ın kuzeyindeki oluşum ve gelişmelerin bu bölgedeki Kürtlere tarihte hiç olmadığı kadar siyasal, hukuki, askeri ve psikolojik güç kazandırdığı da diğer bir gerçektir” diyen Başbuğ şöyle devam etti:
“Ayrıca bu durumun vatandaşlarımızın bir kısmı üzerinde aidiyet modeli yaratabileceğine de dikkat edilmelidir. ABD artık PKK için eylem zamanı olduğunu ve durumu ciddiye alması gerektiğini anlamalı.”
Başbuğ, Türkiye’de siyasi karar alıcıların ve kamuoyunun Irak’taki gelişmelerin yaratacağı tehditler konusunda görüş birliğinde olmaları gerektiğini vurgulayarak “Türkiye belki tek başına Irak’taki gelişmeleri durduramaz ama engelleyebilir ve maliyetleri arttırabilir. ABD, Türkiye’nin desteğini almayan bir çözümün Irak’ta yaşamayacağını anlamalı” diye konuştu.
LAİKLİK TANIMI NEDEN TARTIŞILIYOR
İlker Başbuğ, yeni öğretim yılı açılışında yaptığı konuşmayı ise, yeni anayasa tartışmalarından hareketle “laiklik”, “millet”, “ulusal kültür” tanımlarına ayırdı. ******’ün entelektüel ve devrimci yanına vurgu yapan, bugünkü durumun Türk devriminin başlangıcındaki dönemden çok farklı olmadığını vurgulayan Başbuğ, Genelkurmay Başkanı’nın “Türkiye hiçbir zaman bu kadar farklı iç ve dış tehditlerle aynı anda karşı karşıya gelmemiştir” sözünü hatırlattı.
Bu ortamda laiklik tanımının tartışmaya açılmasına karşı çıkan Başbuğ, laikliğin demokrasiyle çatıştığını iddia etmenin ise sağlam bir temele dayanmadığını belirtti.
Türk devrimine direnişin irtica ve gericilik olduğunu, bugün irticai tehdidin kaygı verici boyuta ulaştığını, devrimlerin sabırlı ve planlı bir biçimde aşındırılmaya çalışıldığını ve kayda değer mesafe aldığını söyleyen Başbuğ, “Burada Türk toplumunun bütün kesimleri olarak kendimize sormamız gereken soru şu olmalıdır: Bu konuda bizler üstümüze düşen görevleri tam olarak yerine getirdik mi?”
DİNİN KÖTÜYE KULLANILMAMASI
Başbuğ, sorunun yanıtı “yetersiz” ise, bunun nedeninin sorgulamaya dayanan yüksek kaliteli eğitim olmaması, ****** döneminde kurulan kurumların etkinliğini kaybetmesi ve güçlü entelektüel, ulusalcı kadrolara sahip olunamaması olduğunu belirterek şu mesajları verdi:
“Burada bizim üzerinde durmaya çalıştığımız husus; anayasamızın başlangıcında ve 24’üncü maddesinde açıkça belirtildiği gibi, kutsal din duygularının devlet işlerine, politikaya, siyasal ve kişisel çıkar ya da nüfuz sağlama amacıyla kötüye kullanılmamasıdır.
Elbette ülkemizdeki dinine bağlı, mütedeyyin vatandaşlarımıza karşı saygılı ve dikkatli olmak zorundayız. Ancak, dinin inanç alanından çıkarılıp ideolojiye dönüştürülmesi onu siyasallaştırır ki, bundan en büyük zararı görecek olan, dindir.
Genelkurmay Başkanımızın ifade ettiği gibi, Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak, iç siyasetle ilgili olmayıp, yasalarla Silahlı Kuvvetler’e verilen bir görevdir ve askerin yasalarla verilmiş görevleri yapma veya yapmama gibi bir seçeneği ve lüksü yoktur.
TSK ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuştur ve olmaya devam edecektir.”